20 Haziran 2010 Pazar

SUS ! BU BİR EMİRDİR.
Konuşmak   sadece kelimeleri bir araya getirip telaffuz etmek değildir.İnsanın kişiliğini, duygu ve düşüncelerini aktaran bir  araçtır. Bu yüzdendir  ki  susturulmak  insanın tamamen  kimliğin silinmesi demektir.
Kapitalist düzende Sömürge güçlerinin   her zaman gündemde tuttuğu en önemli yöntem, halkı susturup egemenliği altına almaktır.Susturduğu halkları egemenliği altına alıp  kendi istek ve yöntemlerine göre  şekillendirmek ister. Istekleri doğrultusunda hareket etmelerini sağlayıp kendi fikirlerini kolayca  yerine getirir.Kurmuş olduğu bu sistem sayesinde sömürülerine hergün bir yenisi daha katar.
Bununla birlikte   bir diğer sömürü aracı ise medyadır. Medyanında  katkısı sayesinde  bu sömürü   dahada  perçinlenir ve halk artık istenilen  karakterler  halini alır.Zamlara,asgari ücretlere boyun eğer , eğmek zorunda kalır . Hergün yavaş yavaş sömürüldüğünün farkına bile varmaz.Verdiği şeylerle yetinip daha  fazla ses çıkarmamızı bekler. Herşey o kadar olağandır ki !
Kapitalis düzenin  tam da istediği budur . İnsanların olan olaylar karşısında   sorular sormalarını, nedenlerini  düşünmelerini engellemek. Ancak buna karşı çıkan hala bu çarkın içine girmemiş olanlarsa susmayı kabul etmeyip kendi fikirlerini, düşüncelerini aktarmayı, insanların bu kadar  normalmiş gibi gözüken olaylar karşısında tepkisiz kalmalarına ses çıkaranlar ise  cezalandırılır.....


                                                          
Kültürel  Bellek-Kimlik
Küratörlüğünü Levent Çalıkoğlu’nun üstlendiği  ‘’Gelenekten Çağdaşa’’ adlı sergi  Türkiye’nin batılılaşma sürecinde  modern ve çağdaş sanatımızın  , geleneksel sanatla olan ilişkilerini irdelemektedir.  Sergide  Balkan Naci İslimyeli , Ekrem Yalçındağ , Erol Akyavaş, Bedri Rahmi Eyüpoğlu , İsmet Doğan, İnci Eviner, Selma Gürbüz ,Ergin İnan,  Murat Morova’nın  ve çalışmaları yer alıyor. Bu isimlerin hepsinin ortak özelliği, geleneksel her türlü biçim, içerik ve estetiği, modern anlatım dili içinde yeniden yorumlamalarıdır.
Ülkemizin kültürel birikimini  yapıtlarına    nasıl aktardıklarını gösteren sanatçılar  geleneksel sanatla modernin  bir arada nasıl  kullandıklarını resim, video , fotograf   ve   geleneksel sanat ürünleri olan   hat , çini, minyatür , tekstil gibi objeleri de kullanarak bizlere  doğu- batı , gelenek ,modernlik ve çağdaşlık kavramlarını yeniden okumayı ve sorgulamamızı istiyorlar.Sergideki işler arasında  ilgimi çeken bir kaç  çalışmadan bahsetmek istiyorum. İnci Eviner’ in ‘’ Yeni Vatandaş’’ adlı  enstalasyon çalışması  60 metrekarelik bir  alana  Avrupa duvar kağıtları ve Osmanlı çinileri ile  yerleştirilerek  geleneksel temsile ilişkin   yaklaşımlarımızı sorgulamamızı istiyor. Diğer bir  çalışma ise  Murat Morova’nın ‘’Sonsuzluk  ve Tekrar ‘’ adlı çalışması  insan figürünü kaligrafik  arap harfleriyle motifleştirerek  Osmanlı çinileri üzerine uygulayarak  batıya özgü insan figürünü   doğuya özgü bir motife cevirerek bir düzenleme yapmıştır.İslam estetik  anlayışının    görsel , sözel,  yazılı öğelerini kendi kavramsal  anlayışına göre düzenler sanatçı. Sergi  tarih,kültür ve sanat  yapıtı arasındaki   görsel ve kavramsal ilişkileri sorguluyor.
KADIN: Mükemmelmiyiz ?
Duchamp’la başlandığı Kabul görülen   kavramsal   sanat anlayışı ,  sanat eserini klasik bakıştan, duvarlara asılan,cam fanuslara konulan, müzelerde belli bir kesimin beğenisine sunulan anlayıştan   kurtarmıştır.
Kavramsal  sanatçılar  geleneksel  estetik  kuralların  dışına  çıkmaya  özen  göstererek, sanat nesnesini alışılmış  biçim özelliklerinden çıkarmışlardır.
Kavramsal sanat anlayışı  biçimden öte altında yatan   düşünsel yapıyla ilgilenir. Fakat biçimi öz ardı ederken fikir yada düşünceleri aktarmak için bir takım malzemelere de ihtiyaç duyarak kendine özgü estetik yargılarla birleştirir.Öte yandan kimi  sanatçılar  dili, kimileri de  bedenlerini  sanat  nesnesi  yapmışlardır. Bu  anlayışta  önemli  olan  izleyicide  farklı bir bakış açısı yaratmak ve düşünsel bir katılım sağlamaktır.İşte tam bu noktada Odd Nerdrum ve Kiki Smith’in eserlerine baktığımda iki soruya cevap bulmaya çalıştım. Sanatı  herkes tarafından anlaşılır hale getirmek mi  ? Ve neden kadın ? Aslında iki  soruma da cevap verdiler. Geleneksel  ve   genel  kabul gören  sanat  üretimlerini yıkmak  yerine   sanatı herkes tarafından anlaşılır hale getirmek. Estetik yargıları  yıkarak  belli bir kesime hitap eden  sanat eserini yapımına karşı çıkıyorlar. Eserlerin kavramlarıyla ilgilenmemizi istiyorlar . Klasik sanat  anlayışına bir gönderme aslında . Estetik  yargıların dışına cıkarak  iğreti duran  insan dışkısını çalışmalarında kullanmışlardır.Dışkıyı  güzel vücutlu  kadınlarla birlikte kullanarak  güzelle çirkinin çelişkilerini mi bizlere göstermek istiyorlar acaba?
Görülen kadını seyredip  haz almak yerine  sorgulama  gereksinimi hissettiriyor .
Bunların yanında tüm bu düşünceleri aktarırken neden kadını kullanmışlardır? Kadınsal bir sorunada mı dikkat cekmemizi istiyorlar .Cinsel bir obje , meta halini almış kadını  aslında  görsel bir tüketim unsuru olduğu gerçeğini ters düz etmek istiyorlar ,çevreyle ve dünya ile  olan ilişkilerini ,kadının kendi  özgün kimliklerini  göstermek…
Sanatçılar  toplumun kadına  ve bedenine dayattığı güzellik kavramlarını inceleyerek , kadını ötekileştiren  , üzerindeki toplumsal baskıları  ve bunların yol açtığı psikolojik ve fiziksel  değişim etkilerini  farklı materyaller ve nesneler kullanarak gözler önüne seriyorlar. Mükemmellik anlayışını yıkarak  aslında hiçbirşeyin mükemmel olmadığını gayet tiksinç bir hal alabileceğini aktarmaktalar.
Toplumsal açıdan kadının içinde bulunduğu konuma, başsız, içi boş elbiselerle yapılan göndermeler, sanat tarihinde, kadının temsiline ilişkin eleştirileri de içerir. Çoğu erkek olan pop sanatçıların, kadını reklam kültüründen ne kadar farklı sundukları tartışılabilir estetiğin,  reklam kültüründe ve moda dergilerinde bir meta olarak sunulan kadın bedeninin bu biçimde temsili, bu alana yapılan bir eleştiriyi de içermektedir. Erkek izleyicilerin görme zevklerini önlediği gibi kadın olgusunun yok edilmiş olduğunu, kimliksizleştirildiğini de gösterir.
Kamusal alan  içinde dört duvar arasına sıkıştırılan ötekileştirilen   kadın kimliğini  haz veren değilde iğreti duran bir çıplaklıkla gözler önüne   seriyorlar .